Yeni Video: Travis - Where You Stand

Fran'ın çilesi...

Yeni albümün haberini vermelerinin üzerinden çok da geçmeden albümle aynı ismi taşıyan şarkı, Where You Stand'i klipleyen Travis; duygu dolu anlarımızda bizimle beraber olmaya devam edeceğine söz veriyor.

Karşınızda bir çok Travis klibinde olduğu gibi acının odağında bir Fran Healy bulunduran Where You Stand;

Oradayız: Boğaziçi Taşoda Festivali '13

Boğaziçi'nin en sevdiğimiz günleri

Mayıs ayıyla birlikte Boğaziçi'nin en sevdiğimiz haftasonu da gelmiş oldu. Taşoda grupları bir kez daha, üstelik bu kez tam 4 gün boyunca, Boğaziçi Üniversitesi sahnelerinde olacak. Biz de biralarımızla Güney çimlerde yerlerimizi almış olacağız.

Boğaziçi Taşoda Festivali 2013 programına gelince:

2 Mayıs Perşembe Taşoda Kilyos Sahnesi
17.00-18.00 The Benders
18.00-19.00 Fifth Hole
19.00-20.00 High Five
20.00-21.00 Biz
21.00-22.15 Motto
 22.15-23.45 Sahte Rakı the Blues Band
23.45-00.30 SinanU dj set

3 Mayıs Cuma Taşoda Akustik Sahne

19.00-20.00 Pyongyang
20.00-21.00 emir bey
21.00-22.00 nilipek
22.00-23.00 Sükût
23.00-24.00 After Party

4 Mayıs Cumartesi Taşoda Ana Sahne
12.00-13.00 Controlled Madness
13.00-14.00 Funky Monks
14.00-15.00 Fifth hole
15.00-16.00 Bap
16.00-17.00 Dedeler
17.00-18.00 Kırk'iki
18.00-19.00 RockStore
19.00-20.00 Rigel
20.00-21.00 Kamuran Kolçak ve Gönül Dostları
21.00-22.00 Liv
22.00-23.00 Vera
23.00-24.00 Ledbetter

5 Mayıs Pazar Ana Sahne
14.00-14.30 JacNRoll
14.30-15.25 Tilki
15.25-16.20 Weeding Ceremony
16.20-17.15 İhale
17.15-18.10 Rain Leechers
18.10-19.00 The Arrangers
19.00-20.00 Sapan
20.00-21.00 Dalga
21.00-22.00 Biz
22.00-23.00 Neyse
23.00-00.00 Metalphetamine
.

Yeni Video: Little Boots - Broken Record

Bıraktığımız yerin biraz aşağısından...

Little Boots yeni albümü Nocturnes'i yayınlamasına çok kısa bir süre kala albümden Broken Record'u klipledi. İlk albüm Hands'in başarısı uzak gözükse de Victoria Hesketh'in sevdiğimiz tarzı devam ediyor.

Karşınızda Little Boots ile hasret gidermeye birebir Broken Record:






Cover: Daughter - Get Lucky

Daughter istediği şansı yakalıyor...

Yakın zamanda konseriyle bizi büyüleyen Daughter, bu sefer Daft Punk'un Get Lucky'sine el atmış. Şarkının kimyasıyla çokça oynayan grup, ortaya çıkan eserle bizce bu işi güzel bir şekilde halletmiş; bu arada She'leri de He yapmayı ihmal etmemiş.

Karşınızda robotları bile ağlatabilecek güce sahip şekliyle Get Lucky;

(Off The Record): Vol. XXVIII



1. Zach Braff yeni bir film projesi için Kickstarter'da; Garden State'in yumuşacık depresyonunu üstünden atamayanları, gerçek bir devam filmi olmasa da aynı tondan ve ruhtan beslenen ikinci filmine destek olmaya davet ediyor. Şimdi bu habere sevinmeyelim de ne yapalım?
 

2. İtiraf etmek gerekir ki Beyoncé'nin bir anda Mrs. Carter kimliğini üstlenmeye karar vermesine ilk planda anlam verememiştik. Ne var ki artık kendisine baktığımızda gerçek bir "first lady" görüyoruz.


3. Arrested Development cidden önümüzdeki ay geri geliyor ve şu an hiçbir şey bundan daha önemli değil.



4. Ayran mevzusunun konuşulmak istenmesini anlıyoruz ama itiraf etmek zorundayız ki o şakaların hiçbirisi olmuyor. Neden? Çünkü komik olmayınca şaka olmuyor.


5. Rock'n Coke diyorlar, Arctic Monkeys diyorlar. Galiba kesin olarak açıklanana kadar uyumayalım istiyorlar.


Görsel: Metric - Synthetica

Featuring: Feist

Konuk etmeden olmazdı...

The Reminder albümüyle, o müthiş sesini bir çoklarına tanıtmış olan Kanadalı şarkıcı Feist, serimizin bu seferki konuğu.

Bu şarkının içinden çıkan Feist, tatlı üzerine koyulmuş dondurma hissi yaşatıyor.

Know-How (feat. Feist) by Kings of Convenience on Grooveshark

"Güzel bir sesin varsa bir kaç elektronik parçaya konuk olmalısın." işe yarar bir kural.



Grizzly Bear ile güçlerini birleştiren Feist, sizi ağlamıyorum gözüme bir şey kaçtı demeye çağırıyor.



Her şey kısmet.



Acaba aşk daha önce de bumeranga benzetildi mi?

Yeni Video: Crystal Castles - Affection

Başrolde yine Alice Glass...

Crystal Castles, kendi ismiyle yayınladıkları üçüncü albümden Affection'u klipledi. Kliplerinin ana öğesi olarak solist Alice Glass'ı kullanan ikili, bu klipte de bundan vazgeçmemiş.

Karşınızdan Alice O Kadar da Harika Olmayan Diyarında temasıyla Affection;

Remix: Four Tet - Pyramids (Atoms for Peace Remix)

Bu ilişki sürmeli...
Birlikte çalışmalarından ve birbirlerinin işlerine yaptıkları remixlerden memnun olduğumuz ikili Thom Yorke ve Four Tet cephesinden bu sefer Atoms for Peace olarak Thom Yorke'tan ses var. Four Tet'in Pyramids şarkısına yaptığı karanlık yorum, bu ilişkinin daha uzun süre sürmesini temenni ettirtiyor.

Karşınızda Atoms for Peace dokunuşuyla Pyramids;


Ninni: Inhaler

25 Nisan 2013 Perşembe 


Yasaklar var, heyecanı kursakta bırakan yasaklar...

İyi geceler.




Yeni Video: Sigur Ros - İsjaki

Dev hizmet!

18 Haziran'da yayınlanacak yeni albüm Kveikur, ikinci single'ını da videosuyla paylaşmış bulunuyor. Yayınlanan ilk şarkı Brenninsteinn ile Sigur Ros'u Sigur Ros yapan naif ritimlerden uzak ve daha agresif tavırla albüm kaydettiklerini söyleyen grubun yeni şarkısı İsjaki, yorumları kanıtlar nitelikte.

Yayınlanan video da görüntüler üzerine eklenen şarkı sözleri ile lyrics.com hizmeti veren Sigur Ros'a bu dev hizmetten dolayı teşekkürler sonsuz. İşin söz ve İzlandik kısmı bir yana diyecek olursak da, yine bol bol Sigur Ros dinleyeceğimiz günlere şimdiden merhaba diyoruz.




The ''Güneş Alpman'' Show


Alpman 

Soundcloud'da tozu dumana katan Güneş Alpman, Ocak ayında yayınladığı plak formatında albüm Tintm ile tüm takdirlerin hedefi oldu. Plak fikri, spychedelic ismini verdiği müzik türü, tarzı diye merak ederken kendimizi Alpman ile tanışma sürecinde bulduk. Şimdi bu keyifli sohbete sizi de davet ediyoruz. Buyrun, sizi kahvelerinizle şöyle alalım:

Buse: Alpman'ın müziğiyle yeni tanışanlar için nasıl bir tanımlama yapıyorsun?

Güneş: Tanımlamayı beceremiyorum ben. Doğru söylemek gerekirse, birbirinden bağımsız birçok şeyden etkileniyorum ve bunların çoğu müzikle alakalı şeyler değil. Bu yüzden ortaya çıkan sonucu değerlendirmiyorum. Kendi müziğimi dinleyip bu böyle olmuş, şuna benzemiş diyemiyorum. Ama biraz funk var, biraz psychedelic var, biraz casus filmlerinin soundtrack’i havası var. Bu yüzden de ''spychedelic'' diyorum.

Buse: Tintm'i, Kept Records'dan plak formatıyla yayınladın. Plak süreci nasıl ilerledi? Daha doğrusu Tintm’i plak formatında çıkarmaya nasıl karar verdin?

Güneş: Aslında ilk olarak Kaliforniya menşeli başka bir plak şirketiyle konuşuyordum ancak oradan iletişimde olduğum kişi bir şekilde Kanadalı Kept Records’a benden bahsetmiş. Öyle olunca Kept Records’dan ‘’ Sadece 45’lik basıyoruz ve senin müziklerini dinledik, beğendik. Bizimle çalışmak ister misin?’’ içerikli mailler gelmeye başladı. Benim aklımda plak basmak ya da 45’lik yayınlamak yoktu ve böyle bir haberle karşılaşınca bayağı mutlu olmuştum. Bunun heyecanı ve mutluluğu üzerine 1 gece içerisinde sıfırdan yeni şarkı kaydettim ve onu yolladım. Çok beğendiklerini söylediler ve bir hafta içerisinde iki yeni şarkı daha kaydedip gönderdim. Ama bir hafta boyunca oturduğum yerden hiç kalkmadım diyebilirim. Hırslı bir şekilde çalışıp kaydettim, yolladım. Sonuçta beğendiklerini söylediler ve kaydettiğim şarkı üzerinde plağı yayınlama konusunda anlaşmış olduk. Böyle 9 ay sonrasına planlanıp, tarih verilip yayınlanan bir düzende olmadı. Aslında 2013’e girmeden Kasım ayı gibi yayınlarız diyorduk ama olmadı çünkü plağın üretildiği bir fabrikada bir sorun oldu. Amerika’daki kasırga yüzünden işler aksadı. Doğal afetler derken Ocak ayının 28’ine kaldı yayın tarihi. Sonrasında benim için zor bir bekleme süreci oldu. O üretim sürecini yakından takip edemiyor olmak gerçekten üzücü. Bir yerlerde senin plağın basılıyor ve senin olaylardan haberin yok. Sadece mail’le kontağa geçiyorsun ve fotoğraf yolluyor öyle kafanda bir şeyler oluşturmaya çalışıyorsun. Yani her şey tam kontrolümde gelişmedi. Ama sonuç olarak güzel oldu. Onun haricinde aslında plağın dağıtımı hala devam ediyor.

Buse: İstanbul’da nereden ulaşabiliyoruz plaklara?

Güneş: Kontra Plak ve Deform’da satılıyor. Aynı zamanda internet üzerinden de plak satın alınabiliniyor. Ya da plakla dolaşmak istemiyorsan mp3 formatını da alabiliyorsun. 

Buse: Geri dönüşlerin nasıl oldu? Sonuçtan memnun musun?

Güneş: Beklenenden fazla bir geri dönüş olmadı ama beni mutlu etmeye yetti. Sonuçta sadece bu müziği seven insanlar Alpman’ı dinlesin diye bir derdim yok. Bir yerlerden yakalayan herkesin şarkılarımı dinlemesini isterim elbette.



Buse: Dinleyicilerinden aldığı tepkiler genelde film müziği havası var ekseninde olmuş.

Güneş: Özellikle o amaçla yapmadım ama müziklerimin bir filmde kullanılması çok güzel olurdu. Onun dışında güzel binalar beni çok etkiliyor mesela.

Buse: Ne? Ne dedin? (Gülüşmeler). Anladığım kadarıyla sende müziğini tek bir janr ile sınırlandıramıyorsun. Yeni düzende müziğe karşı böyle bir algı gelişti, müziğe tek bir janr’ın ürünü diyemiyoruz. Ne düşünüyorsun bu konu hakkında?

Güneş: Bilinçli olarak böyle yapıldığını düşünmüyorum. Teknoloji mükemmel bir seviyede ilerlemiş durumda. Her şeye çok kolay ulaşabiliyorsun, 1930’lu yılların kayıtlarına mesela. Erişim bu kadar kolay olduğu için dinleyici kolay bıkabiliyor. Yapılan her yeni şey çabuk tüketildiğinden yeniyi üretme çabası içinde her şeyden yararlanmaya çalışıyorsun. Sonuç olarak elinde birçok türden yararlanılmış yeni yapıtlar oluyor. Aslında bildiğin konsept karşına yepyeni bir varlık olarak çıkabiliyor. Bu böyle devam eden bir sirkülasyon olacak. Belki bundan bir yirmi otuz sene sonra Barok döneminin klasik müziğini dinlerken bulacağız kendimizi ama kendisini öyle bir harmanlayacağız ki yeni çağın yepyeni sound’u olacak.

Buse: Kesinlikle! Bu şekilde eskiye dönüş de oluyor; analog müzik, video efektleri veya artworklerde geçmişi görebiliyoruz. Sende 1960-70’li yılların müziğini icra ediyorsun.

Güneş: Tam olarak 60-70’li yılların müziği değil aslında. Tabi ki etkileniyorum o dönemin müziğinden. Zaten farkında olsak da olmasak da müziğin içerisinde belli standartlar var. Onlarla Alpman’a ait sound’u birleştirip yeniden oluşturuyorum.




Buse: 2010 senesinde sanırım müziklerin synth-pop, indie-pop’a daha yakındı.

Güneş: Aslında hala yapıyorum, uğraşıyorum ancak yayınlamıyorum. Şu anda yaptığım müziğin etkisinden kurtulamadığım için yaptığım farklı işlerde istediğim etkiyi göremiyorum. Alpman müziğinin elektronik altyapısında ilerlemesi gerekiyor ki bu benim için yeni değil. Ancak dinleyici için olduğu vakit yayınlamayı düşünüyorum. Onun dışında bu aralarda akustik - folk müzikle ilgileniyorum. Ukulele ile -benim için- yeni bir müzik ortaya koymaya çalışıyorum.  Şu sıralar onun kadrosuyla meşgulum ve büyük ihtimalle elektronik müziğin daha önüne çıkacak.

Buse: Peki The Old Grey projesi?

Güneş: İşte o proje akustik olacak. Aslında The Old Grey daha dark wave kokan bir oluşum, artworkleriyle ve sound’uyla. Hatta soundcloud’daki yayınlanan iki parçası da dark wave ekseninde parçalar ancak onları ben bayağı bir revize ettim ve tahta dokulu, natürel şarkılar oldular.

Buse: Artwork demişken, her biri adeta melodilerini yansıtıyor. Hazırlama aşamasında nasıl bir yol izliyorsun?

Güneş: Müzik haricinde günümün neredeyse üç saatini internette bağımsız fotoğrafçıları aramakla geçiriyorum. Çok beğendiğim fotoğrafları bir şekilde kaydediyorum ve artwork için kullanmak amacıyla fotoğraf sahibiyle iletişime geçiyorum. Onay aldıklarımı üstüne kendi logomu ekleyerek artwork formuyla yayınlıyorum. 

Buse: Peki Alpman şarkılarını bir gün canlı dinleme fırsatımız olacak mı?

Güneş: Alpman’ın sahne alması oluşumu sebebiyle çok zor. Aslında ben çok tembelim. (Gülüşmeler) Kayıtlarda hep tek başıma çalıştım ve insanlarla çalışma konusunda pek başarılı değilim. Bazen çok katı düşünüyorum. İnsanlarla müzikal anlamdan çok kolay tartışabiliyorum ama çok kolay beğenmiyorum. Bazen de benim yaptığım çok daha iyi diye tutturabiliyorum. İster istemez problem oluyor. Grup tamamen farklı bir olay! Bir paylaşım olması gerekiyor, ben de o paylaşımı Alpman’da bulamadım. Bu durumu aşmaya çalışıyorum tabi. Şu an bir grup toparlama aşamasındayım. Hatta Alpman projesine başladığım günden beri aynı aşamadayım.



Buse: +24 engeliyle karşılaştığımız şu günlerde genç yaşına rağmen başarılı işlerle adını duyuyoruz. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?

Güneş: Altı yaşından beri müzikle ilgileniyorum. Konservatuvara gittim ve aldığımı tek ciddi eğitim konservatuvar oldu.  Lise dönemine kadar tamamen amatörce bir şeyler yaptım ama konservatuvar dönemi bana bayağı sağlam bir nota eğitimi verdi. Piyano ve viyolonsel eğitim aldım. Her ne kadar üçüncü senesinde bırakmış olsam da eğitim açısından çok iyi oldu. Bıraktığım dönemde de pratik yaptım ve sonrasında zaten Alpman geldi. Kısa sürede müzik adına yeni ve güzel şeyler üretebilmem sürekli pratik ve konservatuvar eğitimle paralel diyebilirim çünkü birçok açıyla eğitimin verdiği donanımı kullanarak üretmek ne yaptığını bilmen açısından önemli bir yol oluyor.

Buse: Öyleyse gelelim yurtdışı haberlerine.

Güneş: İstanbul’dan daha çok Kanada ile iş yaptığımı söyleyebilirim. Tintm’i yayınladığımız plak şirketi Kanada’da olduğu için onlarla daha çok iletişim halindeyim. Plak yayınlanmadan önce de Fransa’da –nasıl olduğunu bilmiyorum- dinleyici kitlesi edindim. Türklere göre çok daha rahatlar, beğendikleri bir iş oldu mu kolaylıkla mail atabiliyorlar. O yüzden iletişimim daha kolay oldu diye düşünüyorum. Alpman’ın plak şirketi tarafından birçok yerde de reklamı yapıldı. Yurtdışına yayılmada bayağı yardımcı oldu. Bu durum aslında yeni fikirleri beraberinde getirdi gelecek adına. Henüz yeni yeni düşünmeye başladım ancak ileride bir plak şirketi oluşumu düşünüyorum çünkü bu süreçte müziğimi nereden yayınlayacağım konusuna çok kafa yordum. Böyle bir şirketle hem daha çok insanın müziğine ulaşabilirim hem de projelerime ait yeni albümler yayınlayabilirim. Bu tarz bir şey de düşünüyorum.

Buse: Aslında seni az çok tanıyorsam plak şirketi haberini seneye bile alabilirim. Çünkü kendimi her geri dönüşünde yeni planlarını, projelerini dinlerken buluyorum.

Güneş: Evet aslında sürekli daha neler yapabilirim, nasıl yapabilirim ile alakalı. Bekleyip görelim öyleyse. (Gülüşmeler)

Buse: Güzel binalardan etkilendiğini söylemiştin ancak müziklerini icra ederken etkilendiğin bir isim var mı?

Güneş: Sıradan geçen bir gün, güzel fotoğraflar, hava, o anki düşündüklerim müziğimi etkiliyor açıkçası. Bir grubu dinleyip haydi şöyle de bir efekt ekleyeyim demiyorum genelde.

Buse: Ama mutlaka dinlemekten keyif aldığın isimler vardır.

Güneş: Hiçbirisi funk yapmıyor ama! St.Vincent, Emily & The Woods, Iron & Wine, Other Lives, The Black Keys ve Dan Aurbach sayabileceğim isimler arasında.




https://www.facebook.com/alpmangunes
https://soundcloud.com/alpman
https://twitter.com/alpmangunes
http://alpmangunes.tumblr.com/
http://alpman-blog.tumblr.com/






Yeni Video: Two Door Cinema Club - Handshake

Kafalar kafalar... Gerçek anlamda


Two Door Cinema Club, 2012 çıkışlı ikinci albümleri Beacon'a yepyeni bir klip bir de MTV yasağı kazandırdı.

Grup, Handshake isimli yeni single'larının klibinde "birazcık grotesk" bir yaklaşım denemiş. Daha net olmak gerekirse Sam Pilling'in yönettiği klip, grup elemanlarının kafalarını gövdelerinden ayırıp bowling topu olarak kullanan bir adam barındırıyor.

Coachella'da Hipliğin 50 Tonu: Olmayan Grupların Hayranı

İki kişinin bildiği hip değildir?

Hipster şakalarının da en az hipsterlık müessesesinin kendisi kadar sıkıcı olduğunun farkındayız. Yine de istesek de gidemediğimiz, görmezden gelmeyi de beceremediğimiz festivallerden Coachella'nın katılımcılarının Jimmy Kimmel tarafından trollenişini paylaşmak durumundayız. (Bu noktada uzanamadığı ciğere murdar diyen kedi kartına oynadığımızı söyleyenler de olacaktır.)

Huzurlarınızda Coachella 2013 ve tüm zamanların en hip çocuklarının gerçek olmayan müzisyenler ve kendilerine uzatılan mikrofonla imtihanı:



Sonuçta, var olan grubu herkes dinler. 
.

Ninni: What's a Girl To Do

23 Nisan 2013 Salı

Bu gece olduğumuz gibi.

İyi geceler.

Yeni Video: Muse - Panic Station

Muse ile gülmeye geldik...

Belki önceden gerçekten daha anlamlı işler çıkarıyorlardı. Belki de ergenliğimizden dolayı yaptıkları işler bize daha anlamlı geliyordu. Hangi şık doğrudur bilinmez ama Muse için yaptığımız tanımlar güzelden eğlenceliye doğru kaymaya başladı. Son örneğini ise yaptıkları son albüm The 2nd Law'dan Panic Staion'a çektikleri klipte gördük.

Karşınızda güldürürken düşündürmeyen klibiyle Panic Station;

Yeni Video: CocoRosie - After The Afterlife

Ölümden sonraki hayat manzaraları


CocoRosie'nin 28 Mayıs'ta yayınlanacak Tales Of A Grass Widow albümünden After The Afterlife, ismine münhasır görüntülerinden oluşan video klibiyle adeta ölümden sonraki hayatı sorgulatma misyonunu üstleniyor. Mike Basich'in Hawaii'de çektiği video klibin görsel zenginliği ve freak folk melodisiyle uyum sağlayan hikayesi, ölümden sonraki hayata bakış açınızı şekillendirecek cinsten.





Yeni Şarkı: Janelle Monáe feat. Erykah Badu - Q.U.E.E.N.

İki güçlü kadın bir arada


Janelle Monáe 2010 yılında yayınlanan çıkış albümü The ArchAndroid ile büyük bir etki yaratmış, uzun süre listelerin üst sıralarını kimselere bırakmamıştı. Monáe bu yıl ikinci stüdyo albümü The Electronic Lady'i yayınlamayı planlıyor.

Yeni çıkacak albümün ilk single'ı gün itibariye paylaşıldı. Q.U.E.E.N. isimli parçada Monáe'ye Erykah Badu eşlik ediyor:

Yeni Şarkı: Disclosure feat Eliza Doolittle - You & Me

Disclosure durmuyor...

Bavulun içinden çıkmalı şarkısı Pack Up ile bir dönem kalbimizde taht kuramayan ama kalbimize bir sandalye çeken Eliza Doolittle, bu sene ismini sıklıkla zikrettireceğe benzeyen Disclosure'un You & Me'sinde vokali eline almış. Ortaya da iyi vokalli güzel bir elektronik parça çıkmış.

Karşınızda, çıkış tarihi 3 Haziran olan ilk albüm Settle'da White Noise ve Latch'a eşlik edecek parça You & Me;

Yeni Şarkı: London Grammar - Wasting My Young Years

Gençliğimi sana harcadım.

Londralı üçlü London Grammar, Marina and The Diamonds'un Marina'sına benzeyen vokaliyle ve gelmek bilmeyen yazın üzüntüsünden de faydalanarak kendini dinletmeye devam ediyor. Bu sırada ortaya yeni işler çıkarmayı da ihmal etmeyen grup, yeni single'ı Wasting My Young Years ile karşımıza çıkıyor. Biliyoruz dinlemek için sayısızca grup var ama bir kulağınızda bu gruptan çıkan yeni işlerin üzerinde olsun.

Top 10: Daft Punk

Kaçış yok...

Yeni albüm çıkışıyla ilgili haberleri görmemiş olamazsınız. Yeni albümden, yeni Daft Punk şarkılarına kavuşmadan önce son bir hatırlatma mahiyetinde; karşınızda sıralamakta çok zorlandığımız o liste.

10. Veridis Quo
Kendi albümünde açılış parçası olmamasının şaşkınlığı hala sürüyor.


9. Around The World
Seksen günde devr-i alem.


8. Technologic
Teknoloji ayağınıza geldi.


7. Da Funk
Daft Punk'ta Funk da var.


6. Revolution 909
Elektrikler gittiği zamanki gibi atılan çığlıkların müziğe katkısını dinleyin.


5. Derezzed
Tron: Legacy, Daft Punk'tan sorulur.


4. Crescendolls
Listenin torpillisi, bu şarkıda bizi çeken bir şeyler var.


3. Something About Us
Hüzünlü dans.


2. One More Time
Kutlamalara hazırlanın.


1. Harder, Better, Faster, Stronger
Şarkının ismi her şeyi anlatıyor.


Bonus Şarkı: Yeni albüme hazırız.








Yeni Şarkı: DJ Khaled - No New Friends (SFTB Remix)

Hem de feat. Drake, Rick Ross & Lil Wayne


Bir süredir ortalıklarda görünmeyen rap dünyasının baba isimlerinden DJ Khaled, sonunda sessizliğini bozdu. Drake, Rick Ross ve Lil Wayne'in  feat'liğini üstlendiği, SFTB'nin remixlediği yeni şarkıyla DJ Khaled, şu sıralar yeni albüm çalışmalarıyla meşgul vaziyette. Albümün yayın tarihi henüz belli değil ama Suffering From Success ismini verdiği albüm ''Şimdi onlar düşünsün!'' dedirtiyor.




Ninni: Shame

16 Nisan 2013 Salı


Bir de ders alamamak var. 

İyi geceler.


Stream: Phoenix - Bankrupt!

Albümün arefesinde...

Çıkış tarihi olarak 22 Nisan seçilen albüm Bankrupt! bütünüyle, albümün arefesinde iTunes üzerinden yayınlandı. Bu kötü havanın etkilerini üzerinizden atabilmek için birebir.

Yeni Video: Basement Jaxx - Back 2 The Wild

İsmini hak etmek böyle bir şey olsa gerek...

İngiliz elektronik müzik ikilisi Basement Jaxx, yakın zamanda yayınladığı Back 2 The Wild isimli single'ını klipledi. Şarkıya vokalleriyle eşlik eden Koreli şarkıcılar Miss Emma Lee ve Baby Chay video için de kamera karşısına geçmişler. Klip ise şarkının ismini bir adım daha öteye taşıyor.

Karşınızda bu yaz Vodafone Calling kapsamında canlı dinleyebilme şansına sahip olacağımız Basement Jaxx imzalı Back 2 The Wild;



Yeni Şarkı: Gold Panda - Brazil

Gold Panda Brezilya yollarında...

2010 yapımı Lucky Shiner ile dikkatleri üzerine çeken Gold Panda, yeni albüm Half of Where You Live'ın müjdesini Brazil isimli yeni şarkıyla beraber verdi.

Gold Panda'nın Sao Paolo Havaalanı'ndan şehre giden yolda bana arkadaşlık yapacak bir müzik yapmak istedim ve ortaya "Brazil" çıktı diye tanımladığı yeni şarkı için belki Brezilyalı olsak anlardık diyebiliriz. Bunun yanında hikayesinden bağımsız, yeni albüm için beklentileri karşılayabilecek bir şarkı olmuş.

Karşınızda Ghostly International etiketiyle yakında karşımıza çıkacak Half of Where You Live'den Brazil;

Ninni: Broken Crown

15 Nisan 2013 Pazartesi

Doğru ya da yanlış yok; sadece seçimler var.

(Bir de doğru ve yanlışın pratikteki anlamsızlığına dair klişe cümleler.)

İyi geceler.


Yeni Şarkı: Empire of the Sun - Ice on the Dune

Beklediğimize değecek gibi

Empire of the Sun uzun süren sessizliklerine Haziran 2013'te yayınlanacak albümleriyle son vereceklerini açıklamıştı. Gün itibariyle Ice on the Dune ismini alacak albümün ilk single'ı Alive'ı tüm insanlıkla paylaşmış bulundular.

Parça uzun süren bekleyişe ilaç gibi, etkisiyse ismin yarattığı beklentiyle birebir:

Röportaj: Wild Nothing

Karanlık müziğin en tatlı yüzü

Wild Nothing'in İstanbul'da konser vereceği haberini aldığımız gün konsere aylar vardı. Sabırla gün saydık, 28 Mart'ı bekledik ve o süreçte son albümleri Nocturne'u hücrelerimize nüfuz edene kadar dinledik. Sabrın sonu selamet derken konsere saatler kala Jack Tatum ile Babylon Lounge'da buluştuk, kahvelerimiz eşliğinde sohbet ettik. Röportajın hemen sonrasında da belirttiğimiz gibi, kendisi tam bir dünya tatlısıydı.

Karanlık tavırlı shoegaze müziğin milenyum temsilcilerinden Wild Nothing frontmani Jack Tatum, yeni albümün neden pop müziğe evrildiğini, nasıl çalıştığını, müzik dünyası hakkında düşündüklerini bizimle paylaştı. Biz de bu keyifli sohbeti sizinle paylaşıyoruz:


Buse: Projenin ismi neden Wild Nothing?

Jack: Arkasında yatan çok önemli bir anlamı yok aslında. Bana ait bir fikir ve biraz saçma gelebilir ancak gerçekten öyle ciddi bir anlamı yok. İsmin ne olduğu da o kadar önemli değil aslında. Wild Nothing yaptığı müziği ifade eden bir isim gibi geliyor kulağa. 




Buse: Brooklyn’e taşınmanın sende veya müziğinde herhangi bir değişikliğe sebep oldu mu?

Jack: Hayatımda büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Müzik için henüz bir etkisi olduğu kanısında değilim. Albümün kayıtları New York’ta yapıldı ancak albümün büyük çoğunluğunu Savannah, Ga.,'da yazdım. Bu yüzden müzik üzerinde Georgia’nın etkisini daha çok hissediyorum. New York’u gerçekten çok seviyorum ancak Wild Nothing deyince New York’tan etkileniyor diyemem. New York’ta yaşayan ve müzikle uğraşan birçok arkadaşım var ancak ben kendimi onların bir parçası olarak görmüyorum ve hissetmiyorum da. Buraya taşındım çünkü hayatımın bundan sonrası bağlantılar, yapılacak işler dolayısıyla burada geçmek zorunda olacaktı. İş boyutu sıkıcı tabi ki.Ve buraya yerleşeceğimi de hiç düşünmemiştim. Küçük bir kasabada büyüdüm, her şey daha yavaş ve sakin ilerliyordu. Ama Brooklyn’deki hayata da çabuk alıştım, normal bir hayat sürebiliyorsun.

Buse:Peki müziğini nasıl tanımlıyorsun?

Jack:Pop ve contemporary müzikle ilişkilendirebilirim. İçimden gelen bir şey ve dans etmeyi seviyorum. Pop müzikle yetiştim, The Beatles dinleyerek büyüdüm ve bu tür janraya kulağımın daha çok aşina olduğunu düşünüyorum. İster istemez müzik, içerisinde pop ögeleri barındırıyor. 

Buse: Kulağa klişe gelen bir soru olacak ancak müziğini icra ederken nelerden etkileniyorsun?

Jack: Yeni ve eski İngiliz pop müziğinden diyebilirim. Gemini üzerinde New Order'ın çok büyük etkisi olduğunu söyleyebilirim. Ve tabi ki shoegaze. My Bloody Valentine ve Slowdive etkilendiğim gruplardan. Ama Nocturne, Gemini'den biraz daha farklı etkileşimlerle oluşmuş bir albüm. İşin içinde daha çok pop müziği tecrübe etmek istedim. Fleetwood Mac'in - ki her zaman severek dinlediğim bir grup - Nocturne'un kayıtları üzerinde etkisi olduğunu hissediyorum. Bir filmin ve kitabın müziğin üzerinde spesifik bir etkisi oldu mu emin değilim ancak dinlediğim herhangi bir şarkının kayıt sürecinde çaldığım müziği etkilediğini söyleyebilirim. 

Buse:Yeni albümünden bu yana hayatın nasıl değişti?

Jack:(Gülüyor) Yeni albüm turneyi beraberinde getirdi. Daha çok seyahat etmeye başladım. Avustralya’dan Japonya’ya birçok yeri gezdim. Hayatımda daha önce görmediğim ve albüm olmasa belki de göremeyeceğim çoğu ülke ve şehri gezme şansı edindim bence en önemli değişim bu oldu. Ayrıca müziğe daha çok konsantre olmaya başladım. Şarkıları konserlerde canlı olarak çalmak, beni işime daha çok konsantre etti. 

Buse: Kısa zamanda birçok başarılı işe imza attın. Pitchfork Festivali tarafından seçildin. Captured Tracks le anlaştın. Bu süreç hakkındaki yorumların nedir?

Jack:Zamanlamayla alakalı olduğuna inanıyorum. Captured Tracks tarafından seçilmem gerçek bir şans oldu benim için. Şu an hala yeni bir oluşum diyebilirim ancak bünyesinde çok başarılı grupları bulunduran bir oluşum ve her geçen gün daha da gelişiyor. Bir çok dinleyici Captured Tracks sayesinde yeni isimlerle tanışabiliyor ve böyle bir oluşum altında olmak gerçekten heyecan verici. Festival de çok güzeldi, herkes orada aile gibiydi ve sahnede olmak güzel bir deneyimdi. Pitchfork keyifle takibinde olduğum bir yayın aracı tabii. Bilemiyorum, bir çeşit tanrı vardı belki de olayların üzerinde. (Gülüşmeler). Diğer Amerika veya İngiltere yayınlarına aynı gözle bakamıyorum. Neye nasıl karar verdiklerini anlamış değilim. Gruplar hakkında her geçen gün yeni bir makale karşıma çıkıyor ve yazılanlar biraz cesaretimi kırıyor diyebilirim. 

Buse: Sonuçtan memnun musun? 

Jack: Evet, kesinlikle. Son albümde çok daha profesyonel çalıştım. Genelde bir kayıt bittiğinde bekliyorum. Sürekli daha ne yapabilirim diye düşünüyorum. Daha sakin ilerliyorum. Yapmayı sevdiğim şey gerçekten bu. Seyahat etmeyi de çok seviyorum ancak eve döndüğümde yaptığım ilk iş müziğime odaklanmak oluyor. Sonuçta istediğim bir şeyi duyuyorum, elde ediyorum. Yani, evet, şimdiye kadar yaptığım her şeyden memnunum ve iyi hissediyorum.

Buse: Gelecekte farklı bir proje var mı?

Jack: Önümüzdeki bahar ya da yaz ayları yeni bir EP yayınlamayı düşünüyorum. Ancak bu öylesine sadece benim çalışmalarımdan oluşan bir EP olacak sanırım. Onun dışında Beach Fossils'den Dustin ile birlikte şarkı kaydetmiştik. Aynı semtte oturuyoruz ve yakın arkadaşız. Belli bir planımız yok ancak sürekli bir şeyler kaydediyoruz. Onları bir ara yayınlamayı düşünüyoruz. Aslında eve dönmeyi bekliyorum. İyi işlerin içerisinde olmayı isterim, bunun için önce konserlerin bitmesi gerekiyor. 


Buse: İstanbul’daki ilk konseriniz olacak. Beklentilerin neler? 

Jack: Hava güzel, etraf güzel, konser de güzel olacaktır. Açıkçası ben de neler olacağını bilmiyorum ve heyecanlıyım. İstanbul'u gezmek için bir günüm daha var ve gelmeden hakkında bir sürü duyum aldım, oralara gitmeyi düşünüyorum.  

Buse: Müzik grupları hakkında bir duyum aldın mı?

Jack: (Gülüyor) Yeni grup keşfetme/araştırma da pek başarılı değilim. Aslında bir zamanlar takip ediyordum ama önünü alamadım. Dili, yeni grupları keşfetmede bir bariyer olarak görüyorum. Örneğin Japon bir grubun kendi dilleriyle müzik yapması Amerika’yla kontak kurmasını zorlaştırıyor. 

*Röportajda bize eşlik eden Irmak İşçi’ye teşekkür ederiz.



Ninni: Darling Are You Gonna Leave Me

13 Nisan 2013 Cumartesi...


Yapabiliyorsan, yap.

Tatlı rüyalar.

Oradaydık: Balmorhea

Odalardaki ışıksızlara...


Geçtiğimiz ay yine Salon İKSV'de sahne alan Japon rock grubu Mono'ya son Avrupa turnelerinde eşlik eden Balmorhea geçen perşembe Salon'daydı. Ekim 2012'de yayımladıkları son albümleri Stranger için turnede olan grubun Türkiye'deki ilk konserinden izlenimlerse oldukça güzel.

Performans öncesinde Radyo Eksen DJ set, Morrissey, Madrugada, Archive, Black Box Recorder ve Broken Social Scene'den parçalarla ufak bir hazırlık yaptı. Yoğunluk ve yaş ortalaması beklenenden bir hayli yüksekti. 60-70 yaşlarında birkaç çiftin salonun üst katında oturup konseri beklemeleri de gözden kaçmayacak sevimli bir detaydı.

Ve Balmorhea sahnede!

Konser boyunca enstrümanların grup elemanları arasında el değiştirmesi etkileyiciydi. Buna rağmen devam eden uyumları ve salon üzerinde kurdukları hakimiyet büyük saygıyı hak etti.

Herkesin bir hayli keyif aldığı performans boyunca, şarkı geçişlerinde grup üyeleri de beğenilerini dile getirdi:
Travis: "Türkiye'ye, İstanbul'a ilk defa geldik. Şehriniz de sizler de mükemmelsiniz."
Michael: "Uzun zamandır böyle bir kalabalık görmedik, Türkiye'ye kesinlikle tekrar gelmeliyiz."

Rob bir ara "Dün gece rakıyla tanıştık, kendisi baya iyiymiş ya..." diyerek hüzünlü halimizi unutturup bir anda Salon'u kahkahaya boğdu. Encore geçişinde de telefonunu eline alıp Salon'un her köşesini fotoğraflayan Aisha'nın memnuniyeti halinden belliydi.

Setlist
Days
Masollan
Settler
Fake Fealty
Pyrakantha
Artifact
Shore
Jubi
Dived
Encore
Baleen
Morning
Clamor
Truth


Balmorhea bu geceye de şarkılarıyla hüznü, özlemi kattıktan sonra hepsini karıştırdı ve "ben ne haldeyim?" dedirtti.  Tek "keşke" Rememberance'ı büyük isteğe rağmen çalmamalarıydı sanırım. Bunun dışında her şey muazzamdı. Konser sonrası tişört ve imzalı cd satışı da oldu.

Gecenin son güzel olayı da Aisha'yla minik bir sohbet fırsatı yakalamamızdı. Böylelikle, Balmorhea'nın da plak şirketi olan Western Vinyl iş birliği ile önümüzdeki yaz aylarında solo albümünü yayımlayacağının haberini bizzat kendinden alarak geceyi sonlandırmış olduk.






*Görsel: İKSV - Ali Güler 

Liam Gallagher: Ben de bir Belieber'ım.

Justin bundan sonra kardeşimdir.

Kısa bir süre önce O2 Arena'daki konserine geç çıkan Justin Bieber'a farklı bir destek Liam Gallagher'dan geldi. Justin'in bu tavrının tam bir rock'n'roll hareketi olduğunu savunan Liam Gallagher, bundan sonra bir Belieber olduğunu açıkladı. Bu açıklama Directioner olan bizleri biraz üzdüğünü de itiraf etmeliyiz.

Bu arada Liam Gallagher'ın grubu Beady Eye'ın yeni şarkısı Flick of the Finger;

Aşk Doktorları Evinizde: Thom Yorke & Nigel Godrich

Kalp yaralarınızı sarmaya geldiler

Rookie Magazine (bimeyenler için tini mini bir genç kız tarafından kurulmuş bir gençlik yayını) Ask A Grown Man serisinin son videosunda Thom Yorke ve Nigel Godrich'i konuk etti.

Genç kızların çoğunlukla erkek ilişkileri odaklı sorularına verdikleri cevaplar, özellikle Thom Yorke'u uzun süredir konuşurken görmeyenler için "hasret giderici", dersten/işten daralanlar içinse gün ortası keyiflenmesi niyetine... (İkilinin 16 yaşındaki kızları hedefleyen ilişki tavsiyeleri işinize yarıyorsa, o da artısı.)

Oradaydık: FM Belfast

Şükür kavuşturana...

İzlandalı grup FM Belfast'ı Türkiye'ye dördüncü gelişlerinde yakalamayı başardım. Diğer üçü için üzüntü duymalıyım diye düşünüyorum.

Öncelikle, grubun her bir ismi nevi şahsına münhasır ve gruptakilerin eğlenmek için bir arada oldukları çok belli. Sıkıcı işleri için her birinin başka projelerinin olması bunu sağlayan en büyük etmenlerden desem yalan olmaz.

Nevi Şahsına Münhasırlık Tablosu

Cumartesi gecesi olmasa geç sayılabilecek bir saatte, 00.30 sularında sahnedeydiler. Sahneye geç çıkışları "I Don't Want to Go to Sleep Either" şarkısını daha anlamlı kıldı. Grubun sahnede görünmesinden itibaren ise kendini dansa bırakmış bir ben vardı Babylon'da.

Uslu bir çocuk olursanız dans eden beni bile görebilirsiniz.

Sahnede ise grubun kendi şarkılarının ötesinde, şaşırtmayan Pump Up The Jump kuplesinin yanında şaşırtan Welcome to The Jungle kuplesi vardı. Kafasında kravatıyla, aynı zamanda İzlandalı grup múm'ın üyesi de olan Örvar Þóreyjarson Smárason'dan rap dinlemek de sadece FM Belfast konserinde görebileceğimiz türden şeylerdendi. İsmini bilemediğimiz geri vokalin danslarının ise gözümüzün önünden bir süre gitmeye niyeti yok.

Sıra Underwear şarkısına geldiği zaman yapılan "Pantolonlar Aşağı" şovunun sadece sahne üzerinde kalması beni üzdü. Bu şovun bir parçası olmak vardı. Yine de onun yerine sahneden gelen komutlarla beraber çömelip beraber zıplayan bir kalabalık yaratmayı başardılar.

Konser bitimindeki tek üzüntüm ise Synthia'nın çalınmayışı oldu. Bunu da grupla çektirdiğim hatıra fotoğrafıyla çabucak unuttum. Türkiye'ye bir dahaki gelişlerinde orada olacak bir insan daha kazandılar diyebilirim.
*Fotoğraflar Babylon'un Facebook sayfasından alınmıştır.









 

Popular Posts