2012: Tame Impala

Daha fazla Tame Impala...
Neden Değerli?: Dönüp dolaşıp eskileri özlemle yad ettiğimiz, müzik piyasasının ve müziğin gidişatına burun kıvırdığımız şu günlerde Tame Impala tutunacak bir dal kıvamında. Tüketip bir kenara atamıyorsunuz, dinledikçe dinleyesiniz geliyor ve bir de bakıyorsunuz ki Tame Impala'yla aranızda bir bağ oluşmuş.

Neyi Değiştirdi?: Yıl 2012, evet ve bir albümü baştan sona dinleyebileceğinize dair sahip olduğunuz şüpheleriniz Lonerism eşliğinde değişebiliyor. 2010'da Innerspeaker'la başlayan tanışma sürecinin ise yerini bağımlılığa bıraktığı su götürmez bir gerçek. Pink Floyd, The Beatles esintileri taşıyan, müzikteki vuruculuğun "psychedelic" formatının yeni ismi Tame Impala. Katıksız güzel müzik. Buyrunuz geç kalmayınız:


2013'te Ne Alemde?: Daha fazla Tame Impla dinleyelim; albüm yapmaya devam etsinler ve elbette İstanbul'a gelsinler şeklindeki liste uzadıkça uzar. Müzik ödüllerinde başarıdan başarıya koşmaları da uzak olmayan ihtimaller dahilinde tabii.



Top 10: 2012'nin En İyi Videoları

Adettendir...
Koskoca bir seneyi videolar bazında da değerlendirmek ve kimlere takılıp kaldığımızı özet geçmek gerekiyor. Zira müziğin en vurucu silahlarından birinin görseller olduğunu atlamamakta fayda var.

2012'de kimler geldi kimler geçti, en çok kimleri izlerken bıkmadık bir bakalım.

Biliçaltımıza takılanlarda bu yıl:

10. PSY- Gangnam Style
Ya ne olacaktı? Paylaşılmış psikoz bu, başka bir şey değil.


9. Danny Brown- Grown Up
Mümkünse hiç büyüme hep böyle kal, çocuk.


8. Beach House- Wild
Yürek parçalayanlarda bu yıl...


7. St. Vincent - Cheerleader
St. Vincent yine, yeni, yeniden kendine hayran bırakıyordu.


6. Grimes - Oblivion
Böyle bir müziği ancak böyle bir video paklardı; izlerken baymıyor insan.


5. Jay - Z & Kanye West - Niggas In Paris
Semboller havalarda uçuşuyor, beyinler de yanıyordu.


4. Tame Impala - Feels Like We Only Go Backwards
Müzikle videonun mükemmel uyumu bu olsa gerek; çok güzel.


3. M.I.A - Bad Girls
Bu videonun verdiği haz bambaşka. Romain Gavras videolarından bağımsız bir M.I.A düşünemiyor insan.


2. Jack White - Sixteen Saltines
AG Rojas imzalı bu videonun her karesinden "cool"luk akıyor, yalan yok.


1. Spiritualized - Hey Jane
Sweet heart sweet light, sweet heart and love of my life... Kelimeler kifayetsiz, muazzam, tüyleri diken diken oluyor insanın.  AG Rojas zihninin harika bir meyvesi daha.

















2012: Jack White

Solo albüm için uzun bekleyişe değdi 


Neden değerli?: Şüphesiz ki 2012 Jack White için önemli bir yıl, Jack White da 2012 yılı için en önemli müzisyenlerdendi. Çalıştığı her projede –kronolojik olarak, The White Stripes, The Raconteurs, The Dead Weather- grubun “beyni” konumunda bulunan Jack White, ilk kez bir albümünün üstüne kendi ismini yazdı. “Tamamen özgür kalsa nasıl bir albüm yapardı?” fantezileri kuran müzikseverleri şaşırtmayacak bir biçimde, keman, piyano gibi enstrümanların sık kullanımıyla dikkat çeken Jack White’ın ilk solo albümü “Blunderbuss”, yılın en harika şarkılarından olan “Sixteen Saltines” ve “Love Interruption”ı da barındırıyor.

Neyi değiştirdi?: Sıradan bir gününde, sabah uyanıp bir U2 şarkısı yorumlayan, öğle yemeğinden hemen önce Nashville çıkışlı bir garage rock grubuna ilk albümlerini “Third Man Records” bünyesinde çıkarmaları için albüm sözleşmesi öneren, akşamını ise son single’ı için rap vokal yapmakla geçiren bir adamı tanımlayan sözcükler “müzisyen”, “gitarist” gibilerinden biraz daha fazlası olmalı. Adeta bir “müzik misyoneri” gibi çalışan, hep o klasik blues rock sound’undan beslense de değişik tarzlar arasında basmadık yer bırakmayan Jack White’ın her yılı, müziğe yeni bir bakış açısı getiriyor, müziği geliştiriyor, değiştiriyor.

2013’te ne alemde?: Jack White, geçirdiği bu harika senenin meyvelerini çoktan toplamaya başlamış görünüyor. Bunun en önemli göstergelerinden biri de Blunderbuss albümüyle “Yılın en iyi albümü” ve “Yılın en iyi rock albümü” dallarında, “Freedom at 21” şarkısıyla da “Yılın en iyi rock şarkısı” dalında olmak üzere üç adaylık toplaması. 10 Şubat 2013’te düzenlenecek 55. Grammy Ödülleri, Jack White’ın The White Stripes günlerinden alışık olduğu Grammy’lerine bir yenisini ekleyecek mi, göreceğiz.

 

Ninni: Mercy

30 Aralık 2012



Bohemian Rhapsody bugün yazılsa neye benzerdi?

İyi geceler.

2012: Frank Ocean

Aramızda kalsın

Neden Değerli?: Frank Ocean'la tanışıp kaynaşmalı zamanlarımız uzun bir geçmişe dayanmazken kendisini Coachella'da boy gösterirken bulduk ve 55. Grammy Ödülleri'nde 6 dalda aday olarak karşımıza çıktı. Jay-Z ve Kanye West'in gözünden kaçmayan 87'li r&b delikanlısı, hal böyle olunca ikilinin iş birliği olan Watch the Throne albümündeki iki şarkıya da hayat verdi. Çoğu mecranın yıldızlarını, pekiyilerini hatta yıldızlı pekiyilerini toplayan Frank Ocean için bizde yılın en iyi albümünü yarattığını tereddütsüz söyleyebiliriz.

Neyi Değiştirdi?: ''R&B, hip - hop ve benzeri janr'lar benim tarzım değil.'' diyenleri ters köşeye yatırdı. Bu türlerin farklı yönlerini kendi yorumuyla Channel Orange'da bir araya getiren Frank Ocean, hayran kitlesini gün geçtikçe artırdığı gibi bir çok insanı da tarzına kolayca alıştırdı. Dobralığıyla da ''Sen neymişsin!'' ünlem cümlelerini düşünmeden dile getirdiğimiz müzisyenin, akıbetinden endişe duyduğumuz rap dünyasına 2012 yılıyla taze kan olması ve baştan sona ezbere bildiğimiz albümü bilinenleri değiştirir nitelikte oluyor.

2013'te ne alemde?: Dedikodusunu yapacak değilim ancak özel hayatı üzerine tumblr üzerinden yayınladığı bir mektupta ilk aşkının erkek olduğunu açıklaması (Bad Religion) ve şimdilerde adının Willy Carter ile anılması 2013'te de bu minvalde haberlerin devam edeceği yönüne yeşil ışık çakıyor. Ayrıca Grammy ödüllerinde ismiyle karşılaşmak şaşırtıcı olmayacak. Şaşırtıcı olmayan bir diğer konu ise 2013 dünya turu listesinde henüz İstanbul bulunmuyor.




Yeni Şarkı: Pulp - After You

 Bu kış "Pulp" gelecek 


“İngilizlikten aldığım tadı başka hiçbir şeyden alamadım.” diyenler, müjde! Memleketleri Sheffield’da coşku dolu bir konser veren Pulp, o gün konsere gelen seyircilere çıkışta bir sürpriz hazırlamıştı. Seyircilere dağıtılan bir Noel kartında “Size bir hediyemiz var ama Noel gününe kadar açamazsınız. Karttaki şifreyi Noel gününde bilgisayara girdiğinizde bir sürprizle karşılaşacaksınız.” yazıyordu. Gerçekten de, 25 Aralık gecesi aktive edilen bir linkle “After You” adlı son Pulp şarkısı hayranlara sunuldu. Önemli bir ayrıntı ise, prodüktör olarak James Murphy ile çalışılması.

Pulp henüz Temmuz’da buradaydı, yine de özleyenler için, “After You”:

Yeni Video: The Away Days - Galaxies

Yeni heyecanlar...

2013 senesinde önce Paul Banks'in ön grubu olarak Babylon'da sahne alacak sonrasında da yeni isimler arayanların gözlerini üstünde tuttukları festival SXSW'de boy gösterecek grup The Away Days, bu sefer Galaxies'e çektikleri video klip ile karşımızda.

Şarkının canlı versiyonuna ekledikleri biraz İstanbul ve biraz da All Originals Party görüntüleri ile bu işi kotardılar gibi gözükse de gruptan beklentilerimizin daha yükseklerde olduğunu belirtmemiz gerekir.

Karşınızda grubun son videosu Galaxies:


Dev Kedi: Lenka Kripac

a.k.a Windows 8 Girl...

Munis... Tatlı... : Kendi ülkesinde aldığı oyunculuk eğitiminden sonra yine kendi ülkesinde bir dizide oynayarak girdiği eğlence sektöründe yönünü biraz değiştirerek müzik yapmaya karar veren Avustralyalı şarkıcı Lenka Kripac geçmişi için yeterli bir özet. Decoder Ring grubu ile yaptığı müziklerde de başarılı olsa da solo kariyere başlaması ona yeni kapıları sonuna kadar açtı.

Kedi Canını Senin: Kendi ismiyle çıkardığı albümünden özellikle The Show ve Trouble is a Friend ile Moneyball, Grey's Anatomy gibi bir çok dizi ve filme konuk oldu. Güzel sesinin yanında güzelliği ile de bir çokların ilgisini çekti. İkinci albümü Two'dan Everything at Once, Windows 8 tanıtımı için seçilince de bu senenin bu şarkıyı kim söylüyor sorusunun en çok cevaplanan ismi oldu.

Bu Konuda Seni İkna Edeceğim: Aynı zamanda güzel sanatlar eğitimi olan LenkaWindows 8 ile gelen bilinirliğini kullanabilirse yeni yapacağı işlerle adından bol bol bahsettireceği kesin. Tabi bu ara kendine verdiği annelik izninin bitmesini hep beraber bekleyeceğiz.




Ninni: Green Grass

25 Aralık 2012


Şehirlerden tat alma huyunu hiçbir zaman anlamayacağım, üstünde uzanabileceğimiz çimenler dururken.

İyi geceler.

2012: Girls

Aranan kan bulundu

Neden Değerli?: Lena Dunham'ın "Sex and the City'nin değinmediği dönem" olarak gördüğü Girls orijinalliğini sıradanlığına borçlu. Ne istediğini anlamayan, anlasa da nasıl elde edeceğini bilemeyen genç kadın endişesi ile gerçek bir dert ortağı oldu. Estetik olma kaygısı taşımaması ise onu ne kadar kabullenebileceğinizi ölçen bir testti.

Neyi Değiştirdi?: "Kız dizisi"nin tanımını. Artık uzun bacaklı, gerçek olamayacak kadar güzel kızların en az kendileri kadar güzel olan sevgilileri ile olan fırtınalı ilişkilerini değil; akıllı olmasına rağmen kendi hayatlarını sabote eden kızları izliyoruz. Problem artık hakkınızda yapılan "dedikodular" değil; evinizin kirasını ödeyemeyecek kadar parasız kalmanız. Espri anlayışı, bilhassa süslenmemiş karakterleri ve kasamayan doğallığıyla şu zamanlarda zor bulunur bir anlatım sundu.

2013'te Ne Alemde?: 13 Ocak'ta ikinci sezonuyla dönecek olan dizinin kendisine sadık bir izleyici kitlesi bulduğunu söylemek abesle iştigal. Yeni hikayeleri izlerken yine özgüven, kimlik bunalımı ve ilişkiler üçgeninde dolanacağız gibi görünüyor.

Yeni Video: Bat For Lashes - A Wall

Bir şeyler oluyordu...
Bat For Lashes'ın 2012 çıkışlı taze sayılabilecek The Haunted Man albümünden son video A Wall isimli parçaya geldi. Bat For Lashes'la olan gönül bağınız ne alemde veya son albümü ne denli sahiplendiniz bilemiyorum ancak videoyu sevme ihtimaliniz yüksek.

Zira Natasha Khan yine güzel, rol arkadaşının da çekicilikte ondan geri kalır yanı yok, çekimler de pek hoş. Modern aşk hikayesi minvalindeki videoda gel-gitler, duygusal yoğunluklar, yerlerde yuvarlanmalar mevcut. Partide geçen hikayenin zaman algısı da karışabiliyor.

Şahsi kanaatim, videonun kendini ikinciye izlettirebilecek kıvamda olduğu yönünde. 

Bakalım siz ne düşüneceksiniz, buyrunuz:



2012: The Black Keys

O zamanlar sen daha yoktun, çocuk...

Neden değerli?: Her defasında yeni janrılar türetmeye çalışan müzik sektörünün açığını bulan Dan Auerbach ve Patrick Carney'in başarısına tanık olduk. Grup elamanları, bizler gibi müzikteki 50'lerden 80'lere uzanan kuşağı canlı görmemiş olsalar da bu kuşağı çok güzel bir şekilde 2000'lere taşımayı becerdi. Özellikle bu sene bolca karşımıza çıkan El Camino albümünde bunu en üst düzeye taşıdılar.

Neyi değiştirdi?: Gelecek, gelecek diye tutturan müzik piyasasını bu kararından döndürmesi olanaksız olsa da, ekip bizlere geçmiş zaman müziğinin günümüzde başarılı bir şekilde harmanlanabileceğini gösterdi. Bu tarz eski dönem şarkılarına aşina olmayan yeni nesille eski dönem arasında bir nevi köprü oldu. Ayrıca değiştirdiği şeylerden biri de Stairway to Heaven'a güncel bakışımız;


2013'te ne alemde?: Önlerinde Rock kategorisinde 5 dalda aday oldukları Grammy sınavı var. Oradan ödül ya da ödüllerle geri dönerler mi bilinmez ama The Black Keys'in bize bir çok güzellik çıkarabileceği sağlam bir kaynağı olduğundan eminiz.


Top 10: Spiritualized

Asıl kıyamet burada kopuyor...

Spiritualized için söylenecek o kadar çok şey var ki... Ancak ben bu noktada sabırlı davranarak bütün hislerimi 22 Aralık garajistanbul konseri ardına saklamayı görev belliyorum.

1990'dan bu yana Jason Pierce önderliğinde tavrını ve tarzını  kaybetmeden ruh emen İngiliz ekiple, kişisel kıyametlerimizi koparmak için saatleri sayıyoruz.

Randevu evvelinde ise katharsis yaşamak isteyenlerin emrine amade en iyi 10'lumuz geliyor . 

Başlıyoruz: 

10. Lord Can You Hear Me (Let It Come Down)
Merak ettiğimiz mevzular var.


9. You Lie You Cheat (Songs in A&E)
You gotta lift yourself, lift your soul, baby, then you free...


8. Hold On (Amazing Grace)
Tutunma çabaları...


7. Stop Your Crying (Let It Come Down)
Sen bu kadar güzel müzik yaparken ağlamamak elde mi?


6. Electricity (Ladies and Gentlemen We Are Floating In Space)
I said electricity, let it wash all over me... Nefesimi kesiyor bu şarkı, evet.


5. Little Girl (Sweet Heart, Sweet Light)
Yeni albümün esaslı kozlarından.


4. Come Together (Ladies and Gentlemen We are Floating In Space)
Uyanmakta fayda var.



3. I Think I'm In Love (Ladies and Gentlemen We Are Floating In Space)
Think that i can rock and roll (probably just twisting), think i wanna tell the world (probably ain't listening). Come on... Come Together'ın akabinde başlamıyor mu mest oluyorum.


2. Soul On Fire (Songs in A&E)
Sweetheart, you get so much freedom but freedom is just another word, when you've no one left to hurt. Nevroza sürüklenirken.


                                          

1. Ladies and Gentlemen We Are Floating In Space
All i want in life's a little bit of love to take the pain away, getting strong today, a giant step each day... Bu kadar net aslında. Biri Vanilla Sky mı dedi?



















2012: Olimpiyat Oyunları


 Göz kamaştırıcı açılış töreni 


Neden değerli?: Bir sporseverin, bir müzikseverin, sıradan bir Londra sakininin ve ismini muhtemelen olimpiyatlardan önce kimsenin bilmediği 2 Suudi kadın sporcunun gözünden, olimpiyatların neden değerli olduğu sorusu farklı farklı anlamlar kazanıyor. Bir sporsever için Londra 2012’nin değerini tartışmak bile abes; Michael Phelps’i tüm zamanların en çok altın madalya kazanan sporcusu olurken izleyebildiğimiz için, Bolt’un bir kez daha 100-200 dublesine doğru "uçtuğuna şahit olduğumuz" için, henüz 17 yaşındaki jimnastikçi Gabby Douglas’ın harikulade performansını görebildiğimiz için hepimiz çok şanslıyız. Olimpiyatların açılış ve kapanış törenleri ise bir müziksever için adeta şölendi. Açılış töreninde yarım saatlik bir sekansla, İngiliz müziğinin 60’lardan bu yana geçirdiği evrim sunuldu; meşhur Brit mağrurluğuyla, nefis bir şekilde yansıtıldı İngiliz müziği. Paul Mccartney ve Arctic Monkeys’in sahne alması da pastanın üstündeki vişne oldu. Kapanıştaki gösteriler de bambaşkaydı, sanırım şunu söylemek yeterli olacaktır: 12 Ağustos 2012 günü evren, Liam Gallagher’ın grubu Beady Eye ile Olimpiyat Stadyumu’nda, Damon Albarn’ın ise Blur ile Hyde Park’ta, aynı anda konser verişine şahit oldu. Her şeyin arka planındaki ekonomik bilanço ise işin daha çok İngilizleri ilgilendiren kısmı. Linkteki bilgi grafiği size oradaki tabloyu da anlatacaktır. Ekonomik boyutuyla ilgilenmeyenleri de kapanış töreninde John Lennon'a adanan muhteşem gösteriye alalım:

          

Neyi değiştirdi?: Girişte de bahsedildiği gibi, 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’nı çok değerli, aynı zamanda farklı kılan en önemli unsur, iki Suudi kadın sporcunun -atlet Vudjan Ali ve judocu Seraj Abdülrahim Şahrahani- olimpiyatlara katılmasıydı. Bu durumu bu kadar kritik yapan ise, 2012 Haziran’ına dek böyle bir durumun yasak olması. Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin (IOC) konu hakkında yaptığı girişimler sonuç verdi ve bu da 2012 Londra Olimpiyat Oyunları’na, tüm katılımcı ülkelerin kadın sporcu gönderdiği ilk olimpiyat olma onurunu kazandırdı. Aynı konuda sevindirici bir gelişme de Türkiye adına yaşandı. Ülkemizdeki kadın hakları ihlalleri almış başını giderken, 1500 metre müsabakalarında Aslı Çakır Alptekin ve Gamze Bulut birinci ve ikinci sırayı aldılar. Herkesin tek dileği, bu olayın "cesaret verici bir gelişme" olarak etkisini göstermesi. 2012 Londra, bu bağlamda, kadının sosyal hayata dahil edilmesi, kadın haklarının gözetilmesi adına olumlu etkiler yapacak, bunu kestirmek güç değil.

2013’te ne alemde: Olimpiyat Oyunları ile ilgili 2013’te gerçekleşecek en önemli hadise kuşkusuz 7 Eylül 2013’te, 2020 Olimpiyatları’nı düzenleyecek şehrin açıklanması. Herkesin bildiği gibi İstanbul da üç aday şehirden biri ve en güçlü rakibi şu an için Tokyo gibi görünüyor. Üçüncü aday ise Madrid. 2012 sportif anlamda tabiri caizse “nal topladığımızı” da hesaba katarsak, 2020 Olimpiyatları’nı düzenlemeye hak kazanmamızın ekonomik getirileri kadar sportif getirilerinin de olacağı aşikar. Kritik bir yıl bizi bekliyor.

Mixtape: 21.12.2012

İlahi Mayalılar, siz adamı öldürürsünüz

Anlatmaya gerek yok. Bir yıldır orda, burda, şurdalar. Biteceğine inandılar. Yaygara kopardılar. Belgelerle geldiler, Şirince'ye doluştular.

Bu mixtape'i bugün dinleyin. Bir de 22 Aralık'ta dinleyin. Dünyanın sonu hayırlara vesile olsun.

A YÜZÜ 




 B YÜZÜ

Esas Oğlan: Jack Huston

Daha ne olsun

Fakir Ama Gururlu: Anne ve babasından dolayı gerek Hollywood'a gerekse İngiliz aristokrasisine yabancı olmayan Jack Huston, oyunculuk camiasında Angelica Huston'ın yeğeni olarak tanınmaya başlandı. Daha önce birkaç projede yer alsa da ilk ciddi çıkışı 2006 tarihli Factory Girl ile oldu.

Biz Sevişiyoruz: Keşfedilmesi ne yazık ki biraz zaman alan Huston bu sırada, Ernest Hemingway'in romanından uyarlanan The Garden of Eden, Shrink, Boogie Woogie ve The Twilight Saga: Eclipse'de rol aldı. Yeteneğinin hak ettiği ilgiyi görmesini sağlayan adımı ise Boardwalk Empire'a katılarak attı. Dizinin en iyi kurgulanmış karakterlerinden biri olan Richard Harrow'un travmatik savaş anılarına rağmen içinde taşıdığı çocuksu duygusallığı takdire şayan bir şekilde gösteren Huston, alkışları toplamakta gecikmedi.

Bitmesin Bu Rüya: İlerleyen zamanlarda kendisini Boardwalk Empire'ın yanı sıra birkaç filmde de izleyeceğiz. The Sopranos'un yapımcısı David Chase'in Not Fade Away adlı filminde, 1960'larda müzik grubu kurmaya çalışan bir grup gençten biriyken, Michael C. Hall ve Daniel Radcliffe ile birlikte rol alacağı Kill Your Darlings'de ise ünlü Amerikalı yazar Jack Kerouac'i oynayacak.

2012: Grimes


Farklı olmanın verdiği huzur

Neden Değerli?: Genç yaşına rağmen dağı taşı oynatan icralarıyla radarlarımıza takılan Grimes kızımız 2012 çıkışlı albümü Visions ile adeta ününe ün katar oldu. İllustrator kimliğiyle de fark yaratan Claire Boucher, Genesis video klibinin yönetmenliğiyle de aklımızı başımızdan almakta tereddüt etmedi. Bir çok mecrada yılın albümü seçilmesi ve kendi tasarladığı kıyafetleriyle de konuşulması Boucher'i bu alemde değerli kılan unsurlardan.

Neyi Değiştirdi?: Grimes Müziği bir zaman dilimine bağlı kalmadığı gibi janrılar arasında da mekik dokumaktan çekinmiyor. Kulağa irite gelebilecek tonları kendi doğasında harmanlayıp pürüzsüz bir şekilde servis ediyor. Ve aslında müziğin alışkanlık olan kalıp biçme sorunsalı Grimes müziğiyle dönemsel olarak tarihe karışıyor. Sergileriyle de dikkatleri üzerine çeken Boucher, vajina şeklinde tasarladığı yüzüklerle alışılagelmişi iki ters bir düz ediyor.

2013'te ne alemde?: Güncellenen konser tarihlerine sürekli baktığımı göz önüne alırsak üzelerek söylemeliyim ki listede yakın tarihte İstanbul konseri bulunmuyor. Lykee Li'nin geçen sene bütün konserlerinin açılışını Grimes'e yaptırması bu ölçümde ne kadar yer kazanır yorumlaması zor zira Lykee Li'yi solda sıfır bırakır minvalde 2013'e doğru yol alıyor.



Yeni Şarkı: Hurts - The Road

Hızlı çıktınız çocuklar

Hurts, albüm müjdesinin üzerinden henüz bir hafta bile geçmeden yeni şarkılarından birini yayınladı.

Albümün geri kalanına ne kadar benzediği bilinmese de The Road en karanlık Hurts şarkılarından biri olmaya aday. Theo Hutchcraft'ın hali hazırda kalın sesi, vurmalılar ve ağır melodilerle birleşince ortaya çıkanın beğenilmemesi imkansız hale gelmiş.

The Road, sonbaharda canınızı daha da sıkmaya değil; hislerinize tercüman olmaya geldi:

Yeni Albüm: Yeah Yeah Yeahs

Vatana, millete...

New York kökenli art-punk 3'lüsü Yeah Yeah Yeahs, Instagram vesilesiyle yeni albümü müjdeledi. Grubun söylemine göre 2013 baharında 4. albümlerini döndürüyor olacağız.

Ekip, en son 2009'da yayınladıkları "It'z Blitz!"le kulaklarımızın pasını silmişti. Yeni albümün heyecanı hazır bastırmışken ve ekibin enerjisine hayranken "Zero"yla noktalayalım.



Yeni Video: The Killers - Here With Me

Burton-Killers yine yeniden

Beklenen Tim Burton-The Killers ve Winona Ryder iş birliği sonunda gerçekleşti. Tim Burton, The Killers'ın Battle Born albümündeki ''Here with me'' adlı klibin çekimlerine kasım ayında başlamıştı. Tahmin edileceği üzere klip gotik bir yapıya sahip. Winona Ryder'ın takipçi sapığı rolünde Submarine filminin başrol oyuncusu Craig Roberts boy gösteriyor. İşin içinde Tim Burton olunca haliyle video pek güzel olmuş, buyurun siz de izleyin :



Yeni Şarkı: Foals - My Number

Holy Fire'a adım adım...

Foals, yeni albümü Holy Fire12 Şubat'ta görücüye çıkartacak. Ancak 12 Şubat'a gelmeden evvel albümden My Number isimli şarkı dinlemeniz için sizleri bekliyor.

Cillop gibi şarkı buyrunuz, afiyetle dinleyiniz.


Yeni albümden dem vurmuşken Inhaler'ı es geçmek ayıp olur tabii.

Oradaydık: iLiKETRAiNS

Kaçıranlar üzülebilir.

Her gün yeni bir janr ile tanıştığımız şu günlerde post-rock ve türevlerine olan düşkünlüğüm neredeyse geçmiş zamanda kalıyordu. Ancak iLiKETRAiNS konseri hem kendi müziklerine hem de janr'ına ne kadar bağlı olduğumu hatırlattı.

Peyote Teras'ta başlayan beklemeler, 23:30 sularında yerini canlı sahneye bıraktı. Grubun çılgın sahne performansı geçmişi olmadığından canlı sahnedeki düzenleri oldukça uyumluydu. Bir sahne klasiği olan siyah tişörtleri ise ''Evet, bugün rock band dinleyeceğiz, hazır olun!'' düşüncelerini beraberinde getiriyordu.

Sakin ve hatta soğuk rüzgarlarla başlayan konser, David Martin'in dinleyiciyle kurduğu iletişimle yerini samimiyete bıraktı. Ardı ardına gelen sevdiğimiz şarkılar hayran bakışlarımızı grubun üzerinden eksik etmedi. Ancak grubun diğer elemanları için aynısını söyleyemeyeceğim. Muhtemelen yaptıkları müziğe oldukça odaklanmışlardı ya da dinleyiciyle göz kontağı kurmak grubun tarzı değildi.


Evet, kaçıranlar gerçekten üzülebilir çünkü son zamanlarda dinlediğim en doyumsuz konserdi. Sekiz seneyi aşkın grup geçmişi ve üç başarılı albüm (Elegies to Lessons Learnt - 2007, He Who Saw The Deep- 2010, The Shallows - 2012) iLiKETRAiNS'in gönüllerdeki yerini gün geçtikçe sabitliyor.

Setlisti de şöyle takdim ediyorum:
Beacons
Mnemosyne
A Father's Son
The Shallows
Sirens
A Rook House for Bobby
We Saw the Deep
The Voice of Reason
The Hive
Terra Nova
These Feet of Clay
Reykjavik


iLiKETRAiNS ekibinin rahat tavırları gözden kaçmayınca konser sonrası muhabbet için yanlarına uğramakta gecikmedim. İstanbul'u çok sevdiğini sık sık dile getiren David Martin, insanlarının çok arkadaş canlısı olduğunu ve özellikle Türk yemeklerine bayıldığını söyledi. İstanbul müzik piyasası ile yakından ilgileneceğini söylediği anda kimleri dinlemesi gerektiğini de vakit kaybetmeksizin kendisine ilettim. Yeni albümleri The Shallows için turne kapsamında İstanbul'a gelen grubun bir sonraki durağı ise Yunanistan olacaktı. Tüm ekibin ortak cümlesi ise adeta ''Umarım yeniden İstanbul'a geliriz.'' oldu. Umarız yeniden gelirler!




Eurovision 2013: Türkiye Bu Sene Katılmıyor!

Peki neden?


2013'de İsveç - Malmö'de düzenlenecek 58. Eurovision şarkı yarışmasına bu sene Türkiye katılmıyor. Polonya, Yunanistan, Bosna Hersek ve Portekiz maddi sıkıntılar sebebiyle yarışmadan çekildiğini duyurmuştu. Ancak Türkiye'nin çekilme sebebi diğerlerinden farklı.


2 Kasım 2012 tarihinde yapılan toplantıda bu sene kimin - nasıl Eurovision'a gideceği konuşulurken, dün itibariyle TRT yaptığı açıklamalarda yarışma konseptinde genel bir haksızlık olduğunu ve bu sebeple Türkiye'nin 2013'te Eurovision'a katılmayacağını açıkladı. Almanya, Fransa, İtalya, İngiltere ve İspanya'nın son yıllardaki başarısızlığı sonucu sistemin değişerek izleyici oyları etkisinin yüzde 50 olmasının ve bu ülkelerin yarı final elemelerine katılmadan finalde yarışmasının haksızlık olduğu ifade edildi. 

97 yılında üçüncü, 2003 yılında birinci, 2010 yılında ikinci, 2004- 2007 ve 2009 yıllarında dördüncü ve 2008- 2012 yıllarında yedinci olan Türkiye, bu başarısında e-izleyici oylamasının etkisini başarılarla dünyaya kanıtladı. Ancak sistemin yeniden değişmesi yani oylama etkisinde yüzde 50 izleyici yüzde 50 jüri kararı olması Türkiye'nin bu sene yarışmada olmamasının sebebi. 

Ve sonuç olarak ağlamaya gerek yok diyor, 2014'ü beklemek üzere Eurovision dosyasını burada kapatıyoruz.



Dev Kedi: Olivia Munn


Doğu Batı sentezi ..


Munis... Tatlı...: Çinli bir anne ve Alman kökenli babadan bir güzellik harikası doğuyor 1980 yılında. Annenin, Olivia henüz 4 yaşındayken evlendiği Amerikan askerinin tayini Japonya'ya çıkınca, güzel kızımız bu uzak doğu adasında modellik, mankenlik ve sunuculuk yaparak yaşamını sürdürüyor. Artist olacağım heyecanı ile yanıp tutuşan her güzel kızın yaptığı gibi Los Angeles'a taşınması ile de aktristlik kariyeri başlamış bulunuyor. Nefret ettiği G4 kanalında Attack of the Show isimli programın sunuculuğu işini bırakıp, film dizi camiasına atlıyor. Canlı yayınlar ona göre değil.

Kedi Canını Senin : Bir çok reklam filminde yer alıp, kusursuz yüz hatlarını seyircinin hafızasına kazıyor Munn. Japonya'da başladığı modellik kariyerini Birleşik Devletler'de de sürdürüyor. Onu Rob Schneider'ın Big Stan filminde görüyoruz. Ardından bir korku filmi, Insanitarium. Yıl 2010 olduğunda Robert Downey Jr., Iron Man2'deki rol arkadaşı Olivia Munn hakkında bol bol iltifatlar ediyor, onu yere göre sığdıramıyor.

Bu Konuda Seni İkna Edeceğim : The Daily Show kadrosuna girmesiyle en sert eleşiri okları ona yöneldi. Programın oldukça seksist bir yaklaşımla ona ekranda yer verdiği yönündeki eleştirilerden sonra onu bir daha programda göremedik. Bunun ardından bir çok büyük yapımda konuk oyunculuk da yapan Munn, The Babymakers'da kendine başrol buldu ve sahneyi Channing Tatum'la paylaştı. Konuk oyuncu demişken, onu New Girl'de görmek oldukça şaşırttı. Tarihe 2012 dediğimizde ise The Newsroom'da finans haberleri spikeri oldu. İlk işi pek de sevmediği bir sunuculukken, bu yapımda tekrar spikerlik yapıyor olması adeta kaderin bir cilvesi. Kim bilir,belki de canlı yayın sunuculuğu olmadığı, Munn bu rolde rahattır.


Top 10: The Killers

Şimdi sıra güzel anıların...

Eğer şu anda siz de yirmili yaşlarınızın keyfini sürüyorsanız, kesinlikle The Killers ile güzel anılarınız vardır. Gelin yeni albüm şerefine, yeni albümü de es geçmeden bu anılarımıza geri dönelim.


10- Andy, You're A Star
"Hey, shut up; hey, shut up."


9- Losing Touch
Houston, irtifa kaybediyoruz.



8- Deadlines And Commitments
Killers ile 2012 yılından 80'lere bir yolculuk.


7- On Top
Keşke başındaki melodiyi sözlere dökebilseydik.


6- Bones
"Don't you wanna come with me?"




5- Somebody Told Me
Kıskanma, Brandon, kıskanma.



4- Goodnight, Travel Well
Her şey doğar, büyür ve vakti geldiğinde ölür.



3- Runaways
Yeni albümün en iyisi ama yine de bu sırayı cidden hak etmiyor. Bize kızmayın.


2- All The Pretty Faces
Reklam yapmak gibi olmasın ama Guitar Hero'yu güzel yapan şeylerden biri.


1- Human
"Are we human or are we dancers?"



Yeni Albüm: Hurts - Exile

Takım elbiseli adamlar geri döndü

Hurts yeni albüm haberi ile geri döndü.

Mart ayında yayınlanacak olan Exile, 2010'daki Happiness'in ardından Hurts cephesinden gelen ilk müjde. Henüz içeriğine dair detayların açıklanmadığı albümün çıkışıyla birlikte yapılacak olan Avrupa turnesi duyurusu ne yazık ki yüzümüzü güldürmedi.

Albüm teaser'ında yer alan "The Road"a bakılırsa Hurts, müziğinde dramatik bir değişiklik yapmasa da daha sert bir sound edinmiş. Meraklıları için geliyor:

Yeni Albüm: The Knife

Kaç yıl geçti aradan ayrı ayrı...

İsveçli elektronik pop ikilisi Karin Dreijer Andersson ve Olof Dreijer kardeşler 2006'da Silent Shout albümünü yayınlayıp akabinde de sırra kadem basmıştı. Neredeyse 7 yıllık bir aranın ardından ekipten yeni albüm müjdesi geldi, sevenlerine bu haberini duyurmak da boynumuzun borcu oldu.

Belirtmekte fayda var; ikili vakti zamanında Marble House, Pass This On, Heartbeats gibi hitler patlatmış, epey sevilmiş ve Purity Ring, Kate boy gibi isimlerin ilham kaynağı olmuştu.

The Knife olarak müzik yapmadıkları zamanlarda ise Karin Dreijer Andersson, Fever Ray mahlasıyla 2009'da albüm yayınlamıştı.

Geçen bu 7 yıldan sonra, 2013 baharında Shaking the Habitual adını taşıyan yeni albümlerine kulak kabartabileceğiz.

Bu da yeni albümün habercisi teaser, afiyet olsun.



Oradaydık: Ariel Pink's Haunted Graffiti

Gerçek bir çılgın...

Geçtiğimiz perşembe Babylon'da canlı performans sergileyen isim Ariel Pink ve tayfası Haunted Graffiti'ydi. Ariel Pink bu sezonun merakla beklenen isimlerindendi. Keza Instagram'da "her gün yeni bir Ariel Pink" mefhumuna halen rastlamak mümkün. Ariel Pink'in merakla beklenmesinin ardında yatan motivasyonlara göz atmakta fayda var. 2010 yılında yayınladığı buram buram lo-fi, analog kokan albümü Before Today ile dillere pelesenk olmuş ve patlamayı gerçekleştirmişti. Ancak Ariel Pink'in müzik piyasasıyla tanışıklığı bunun çok daha öncesine tekabül ediyor. 


1996 itibariyle ev kayıtlarını hazırlamaya başlıyor. 2002 yılına gelindiğinde ise Animal Collective üyelerinden birine yaptığı kayıtlardan veriyor ve işler bu noktadan itibaren Ariel Pink için gelişmeye ve değişmeye başlıyor. Paw Tracks etiketi altında kayıtları yayınlanmaya başlayan Ariel Pink belli bir kesim tarafından da tanınmaya başlanıyor haliyle. Haunted Graffiti ile birlikteliğine 2008 yılında adım atan Ariel Pink kendine böylelikle gerçek bir orkestra ediniyor ve 2 sene sonra da 4AD etiketi altında Before Today'i yayınlıyor. Akabinde de mutlu son; artık Ariel Pink günümüz "hip" müziğinin tam da tepe noktasında! Avangart duruşuyla, köklediği deneyselliğiyle, kaytlarını dinlediğinizde dönemini anlamakta güçlük çektiğiniz müziğiyle ve uyandırdığı merakla Ariel Pink tam da Pitchfork'un aradığı taze kan kıvamında. Konserleri, tavrı, dansı, giyim tarzı derken iç çamaşırı bile Pitchfork'a anbean konu oluyor. 


Bu denli merak ve ilgi unsuru haline gelmişken de elbette Ariel Pink's Haunted Graffiti  biletleri tükeneyazdı. Konser için bekleyen topluluk kalabalıktı. Kendisinin sahnede sergileyeceği müziği ve bizzat kendisini her şeyiyle merak ediyorduk. Sahneye çıktığı anda çığlıklar da koptu tabii. Sahnenin kenarına bıraktığımız o gece nereden geldiğini hatırlayamadığım gözlüğü taktığı gibi başladı müziğini icra etmeye. Delay'lerin ve reverb'lerin karakterini belirlediği müziğini dinlemek güzel bir tecrübeydi. Kırmızı ruju, zaman zaman görünen göbeği, nevi şahsına münhasır sahne hareketleri ve pantolonuna doladığı şalıyla kendisini izledik. Ses sistemi ve kullanılan ışıkların müzikle olan uyumu da ekibin performansını yukarı taşıyan etmenlerdendi.
Gece boyunca seslendirdiği şarkılarının büyük bir çoğunluğu Before Today ve bu sene yayınladığı Mature Themes albümlerinden geldi. Geceye dair zihinlerimizde yer edenler arasına Schnitzel Boogie esnasında davulun başına geçmesini ve She's My Girl'de de hayranlarından biriyle öpüşmesini ilave edebiliriz.


Kısaca belirtmek gerekirse; Ariel Pink'i beklediğimize değdi. Keyifle izledik kendisini, yalan yok.

Son olarak; gerçek bir çılgın olan Ariel Pink'i, kaçıranlar üzülmesin diye:


Yeni Albüm: Depeche Mode

Bereketiyle geldi

17 Mayıs'ta İstanbul'a uğrayacak olan Depeche Mode'dan yeni albüm haberi geldi.

Henüz adı ve kesin çıkış tarihi belli olmayan albümün 2013 Mart'ta yayınlanacağı biliniyor. Martin Gore eli kulağında albümün sound'unu Violator ve Songs of Faith and Devotion'a benzetti. Dave Gahan ise albümün blues'dan ziyade daha soul bir havası olacağını söyledi.

Peki teaser'sız albüm olur mu?

İş Birliği: ASAP Rocky Ve Florence Welch

Biri Florence'i durdursun...

Florence Welch, sonbaharın başında Calvin Harris ile yaptıkları Sweet Nothing şarkısıyla farklı isimlerle çalışma işini hızlandırdı. Akabinde Rolling Stones ile aynı sahneyi paylaştı. Şu sıralarda ise sevgili Florence, ASAP Rocky'nin yakın zamanda yayınlayacağı albümdeki bir şarkıya eşlik etmeye hazırlanıyor.
Bu birlikteliğin sonuçları için 15 Ocak'ı beklerkenki süreçte ASAP Rocky'le tanışalım:




Esas Oğlan: Eli Roth

Her işe yeten adam ..

Fakir Ama Gururlu: Tipik Yahudi bir ailenin pek başarılı evladı Eli filmlere, film çekmeye ve senaryo yazmaya çok meraklıdır. NYU'da öylesine bir öğrenci iken çektiği ilk düzenleme film, kariyerinin ilerleyen kısımlarında kiminle çalışacağına dair bir ipucu gibidir: Restaurant Dogs; Reservoir Dogs'a ithafen. Onu NYU'da film okumaya iten sebep ise, henüz 8 yaşındayken izleyip çok etkilendiği Ridley Scott imzalı Alien olmalı.

Biz Sevişiyoruz: Roth  birçok filmde aktör olarak bulunup, ne kadar başarılı olduğunu ispatlasa da kendisini daha çok yazarlık ve prodüktörlük sahasına adamış görünüyor. Endüstrinin yazarlık kolunda hızlı yükleşinde David Lynch ile tanışmasının katkısı çok büyük. Özellikle korku sinemasına odaklanan Roth sansasyonel senaryolu Hostel ile Doğu Avrupa ülkelerinin tepkisini çekmişti. Daha çok kamera arkası ile haşır neşir olan bu Massachusettsli abiye çoğumuz Inglorious Basterds'dan aşinayız. Donny "The Bear Jew" Donowitz rolü ile filmin ödül canavarı aktörleri arasına girmeyi başardı ve birçok ödüle layık görüldü.  




Bitmesin Bu Rüya: Senaryo yazıyor hatta çok çok yazıyor dedik. Kendisi 2013 yılını senaryoları ve yöneteceği yapımlarla parsellemiş durumda. The Last Exorcism II, The Sacrament, The Green Inferno bunlardan bazıları. 2012 yılında prodüktörlüğünü sırtlandığı ve yazarlığını yaptığı The Man With The Iron Fist oldukça başarılı kabul ediliyor. Russell Crowe ve Lucy Liu başrollerde, Eli Roth da tüm katkısının yanında bir de Wolf Clan rolünde.

 

Popular Posts